Gazeteci, yazar Süleyman Tarık Buğra, ağır ceza reisi Erzurumlu Mehmet Nazım Bey ile Akşehirli Nazike Hanım’ın çocuğu olarak 2 Eylül 1918’de Akşehir’de dünyaya geldi. Çocuk yaşlarda edebiyata ilgisi başlayan Buğra, ilk ve ortaokulu Akşehir’de tamamladı.
Usta yazar, 30 yıl önce hayatını kaybetti. Sevgi ve saygıyla anıyoruz…
Tarık Buğra’nın hayatına ve edebiyatına dair bazı bilgiler…
Usta edebiyatçı, 1933’te yatılı öğrenci olarak İstanbul Lisesi’ne girdi. Lisede okurken Hakkı Süha Gezgin ve Pertev Naili Boratav’ın öğrencisi olan Buğra, Gezgin’in teşvikiyle ilk hikayelerini kaleme aldı.
Tarık Nazım takma ismiyle, hikaye ve şiirler kaleme alan yazar, okulun yatılı kısmı kapanınca Konya Lisesi’ne geçerek 1936’da mezun oldu.
Babası ile Akşehir’de Nasreddin Hoca gazetesini çıkardı
İstanbul Üniversitesi’nin tıp ve hukuk fakültelerinde kısa sürelerle eğitim gören Tarık Buğra, yaklaşık 3 yıl süren askerlik görevinin ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne başladı. Üniversitede okurken okul masraflarını çıkarmak için tezgahtarlık ve muallim muavinliği yaptı.
Buğra’nın Oğlumuz hikayesi, Mehmet Kaplan tarafından gazetesi Yunus Nadi Hikaye Yarışması’na gönderildi. Eseriyle ikincilik ödülüne hak kazanan Buğra, 1949’da Akşehir’de babasıyla Nasreddin Hoca gazetesini çıkarmaya başladı.
Usta yazar, 1952’de babasının vefatı üzerine gazeteyi elden çıkararak İstanbul’a döndü ve Milliyet gazetesi bünyesinde profesyonel gazetecilik hayatına adım attı.
İkinci evliliğini yaptı
Gazetede Abdi İpekçi, Reşat Ekrem Koçu ve Peyami Safa ile çalışma imkanı bulan Buğra’nın yoksul yaşamını yansıttığı yazıları, farklı mecralarda da yayınladı.
Jale Baysal ile 1950’de dünyaevine giren Buğra çiftinin 1951’de kızları Ayşe dünyaya geldi. İkilinin evliliği 18 yıl sonra sona erdi. Tarık Buğra, 1977’de hikaye yazarı Hatice Bilen ile ikinci evliliğini yaptı.
Tiyatro eleştirileri de yaptı
Ankara’da Yenigün gazetesinde genel yayın müdürü olarak görev yapan, aynı yıl Vatan gazetesinde yazı işleri müdürlüğü verilmesine rağmen Milliyet gazetesinin teklifiyle spor sayfalarının başına getirilen Buğra, kısa sürede yaptığı iş değişikliklerine Tercüman, Yeni İstanbul ve Türkiye gazetelerini de ekledi.
Tarık Buğra dil, edebiyat ve sanat konularında yazılar kaleme aldı, gazetelerin sanat sayfalarında tiyatro eleştirileri yaptı. Haftalık Yol dergisini çıkaran tecrübeli yazarın gazeteciliğe ilgisi 1983 sonuna kadar devam etti.
Küçük Ağa…
Küçük Ağa, yıllarında, siyasal karar ve tartışma merkezlerinin uzağında, Kuvvacı-Millici denilen, ama ne oldukları, neyi temsil ettikleri pek bilinmeyen birilerinin açtığı savaşa katılıp katılmamanın vebalini tartarak bir karar verme durumunda kalan insanları anlatır.
Asırlardır sadece halife-i ruyi zeminin, padişahın açtığı sancağın altında savaşılacağı bilgi ve inancıyla yaşamış taşra insanlarının, halife-padişah çağrısının yokluğunda ve işgal i yayılırken yaşadıkları ikilemlerin, açmaz ve iç çalkantıların, kendileri ve kaderlerine sahip çıkma hakkında yeniden düşünmek zorunda kalışlarının hikâyesidir.
Tarık Buğra’nın kendi deyişiyle Küçük Ağa, destanlara yakışır bir konuyu ele almasına rağmen, destan değil, gerçekliği anlatan bir romandır.
İttihatçıların ve Kuvvacıların değil, inanç ve gelenek kalıtıyla baş başa, ilk kez kendisi ve kendi adına geleceği için karar vermeye çalışan bir ahalinin kahramanı olduğu bir roman. Şimdilerde Küçük Ağa’yı okumak, güncelliğini bir kez daha kazanmış bir öyküyü, sorunsalı yeniden okumak demektir.
Sayfa: 477
Edebiyat çalışmalarına ağırlık verdi
Tercüman’da çalışırken kalp krizi geçirince emekliliğini isteyen yazar, daha sonra edebiyat çalışmalarına ağırlık verdi. Buğra, Çınaraltı ve İstanbul dergilerinde hikayeler yazdı. Hikayelerinde daha çok yakın çevre, aile hayatı ve sevda ilişkilerine yoğunlaşırken, Türk edebiyatında kasaba hikayelerinin ilk güzel örneklerini verdi.
Olaylardan çok atmosferi anlattığı hikaye ve romanlarında hüzne büyük yer veren Buğra, roman dünyasında Küçük Ağa eseriyle sağlam ve sarsılmaz bir yer edindi.
Önemli romanı: Osmancık
Osmanlı’nın sırrı nedir sorusunun cevabını arayan yazarın Osmanlı kuruluş döneminin dinamiklerini ve felsefesini bugünkü dille inşa ettiği romandır.
Sayfa: 376
Romanları Yücel Çakmaklı tarafından televizyona uyarlandı
Tarık Buğra, Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarını anlattığı Osmancık romanında devleti kuran irade, şuur ve karakterin tahlilini yaparken, doğallığa önem vererek, roman kahramanlarını idealize etmedi.
Toplumsal olayların insanlarda sebep olduğu değişmeleri ve tepkileri belirlemeye özen gösterdiği eserleriyle okuyucunun ilgisini çeken Buğra’nın Küçük Ağa eseri, 1983’te Yücel Çakmaklı tarafından televizyona uyarlandı ve TRT’de izleyiciyle buluştu. Çakmaklı, 1988’de de Osmancık kitabını televizyon dizisi olarak yine TRT’de izleyiciyle buluşturdu.
Devlet Sanatçısı ünvanını aldı
Osmancık romanıyla 1985’te Milli Kültür Vakfı Edebiyat Armağanı’nı, “Yağmur Beklerken” romanıyla da 1989’da Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü’nü kazanan Buğra, 1991’de Devlet Sanatçısı ünvanını aldı.
Tarık Buğra öldü
Usta yazar, 1993’te Akçay’da tatildeyken rahatsızlandı, bir ay sonra yazara kanser teşhisi konuldu. Çapa Tıp Fakültesi’nde gerçekleştirilen ameliyatın ardından yaklaşık 4 ay daha yaşayan Tarık Buğra, 26 Şubat 1994’te vefat etti ve cenazesi Karacaahmet Mezarlığı’nda annesi Nazike Hanım’ın yanına defnedildi.
sayfası için iletişim: